Devlet, toplumların oluşturduğu sistematik yapıdır. Devletin esas ortaya çıkışı toplum içinde veya toplumlar arasındaki hukuku korumaktır. Aslında devletleşmeye giden ilk yol toplumun kendisine ait olan ahlakı veya töresidir.

Ahlak devlet öncesi toplumların töre dediği kavramdır. Töre toplum ve toplumu oluşturan aile içinde niza belirleyen sözlü kuralların bütünüdür. Toplum içinde erk ve ekseriyeti elinde tutanın baskınlığı, toplumsal ahlakı ve devlet nizamı adına bu sözlü kuralları yani töreyi belirler.

Din kavramının özünde de ahlak vardır. Her ne kadar birçok pagan inanışının temelinde mitler olsa da semavi dinlerin temelinde bireysel ve toplumsal hakları gözeterek uyulması gereken ahlak kuralları vardır.

Kitabımız Kur'an-ı Kerim de insanlar için hırs, ego, kibir ve ehliyet üzerine nice öğütler vardır. Bu öğütler ve kuralların toplumda kabul görmesi, eşit ve adil uygulanması için Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav) "Emaneti ehline verin!" hadisi hepimizin, sadece malumudur.

3 bakan haricinde hiçbir bakanın yeri garanti değil 3 bakan haricinde hiçbir bakanın yeri garanti değil

Batılı devletler, Müslümanların unuttuğu yönetim anlayışını benimsemiş, sadakat liyakatin üstünde daha önemli görünse dahi liyakati olmayan sadakate devlet içinde yer vermemişlerdir.

Ülkemizde ise liyakat yerini kör sadakate bırakmıştır.

Devletimizi oluşturan toplumun tabiatında ahlak kavramı ağır bassa da ahlak erozyonunu engellemek için güçlü yönetim anlayışına sahip olmamız gerektiği aşikardır.

Devletin doğası ve bekası için bürokraside yapılan değişimlerin ve politikaların devamlılığı gerçek anlamda bir mücadele ve çatışma alanı oluşturmaktadır. Çünkü değişim ve devamlılık, yetişen kadroların ardı sıra gelerek bir nevi bayrak yarışı tadında devletler arasında devletini liderliğe taşımaktır. Statükocu anlayışı her çeyrek asırda bir toplum olarak duymamızın sebebi de aslında budur.

Günümüzde devlet içinde yani bürokraside mücadele eden kişi veya kadrolarda aranan ve değişmeyen esasların başında devletine sadakat ve liyakat gelmesi gerekirken belli bir zümre için liyakatı olmayan kör sadakat geldi.

Devletin tüm alanlarını sorgulama bilgi ve becerisine sahip olmamakla birlikte Bursa'nın sağlık alanında edindiğim bilgi ve araştırmalar neticesinde ötekileştirmeden, ayrıştırmadan asılsız iddialardan uzak sizleri bilgilendirmeye çalışacağım. Her hangi bir sendikanın, zümrenin ve siyasi görüşün aparatı olmadan, mağduriyetlerinizi gidermek yerine bu mağduriyetleri kullananların ve emeğimizi sömürenlerin karşısında sesiniz olmaya çalışacağım.

Yıllardır yöneticilik yapan ama liyakat şöyle dursun! Sadakatten uzak, yöneticisi olduğu kuruma hiç bir şey katmadığı gibi kaybettiren yöneticilerimizin egolarını bir kenara bırakarak mevcut durumu sorgulamaları öncelikle kendileri için elzemdir.

Unutmayın! Şeytanı lanetlenmesine kibri neden olmuştur.

Bursa halkına verilen hizmet kalitesini artırmak, sağlık çalışanlarının çalışma koşulları iyileştirmek ve sorunları çözmek bir yöneticinin görevi ve amacı olması gerekirken, bir başhekimimiz eczacılar ile uğraşır. O da yetmez Cumhur İttifakının ortaklarından birine küser diğeriyle bağ kurmak için kapılarında randevu bekler.

İl nüfusu kadar nüfusu olan ilçe hastanemizin başhekimi, kendi hemşerilerine ettiği zulüm ise ayrı bir durum. Yıllardır yönettiği hastanede sorunların çözümü bir kenara kronikleşmesine dahi engel olacak palyatif çözümler dahi bulmayı düşünmemiş. Alınamayan doktor randevuları, doktora ulaşılsa dahi randevu süresi uzayan tetkikleri ile hastanesinden bihaber hemşerilerine hizmet sunduğunu düşünür.

Toplumun en hassas olduğu kanser hastalarının umudu olan bir hastanemizin başında yıllardır hastane hastane gezip yöneticilik yapan değerli başhekimi, yönetimi ile çatışırken, değişeceğini düşündüğü sendika başkanı ve ekibini yavaş yavaş uzaklaştırıp, etkin olacağını düşündüğü ve yönetiminde olan sendika ile bağ kurmayı hedeflerken sağlık ocağına dönen hastanesini unuttu. Aslında bu başhekim ve hastanesindeki diğer yöneticilerin amacı yeni açılacak hastanede idari anlamda görev almak. Sendika, siyaset ve bürokraside çalmadık kapı bırakmazken çalışanları ve hastalarının kapısını çalmayı unuttular.

Ameliyatların yapılmadığı, servislerin kapatıldığı, doktorların kaçtığı, sağlık çalışanlarının mutsuz olduğu çocuk hastanesi var! Hastanemizin değerli başhekimi ve yönetimi odalarında estetik ile uğraşmak yerine azalan hasta sayısı ile kapatılan servislere rağmen azalmayan fazla mesailer ile uğraşsalar. Hastanenin giden doktorlarını, kaybedilen hastalarını ve gelirini telafi etseler de sağlık çalışanlarının alamadığı ek ödemelerini, fazla mesai ile telafi etmeler.

Yılların hastanelerinde, sözleşmeli yöneticiler arasında kadro sahibi olmuşçasına ehliyet sahibi yöneticilerimiz;

Hırs azimli, ego ise zalim yapar insanı. Lütfen, bu sözü unutmayın!(Anestezist- Bgazete)

Editör: TE Bilisim