Bu önyargı ve ayrımcılık sosyal ilişkiler, eğitim, iş hayatı vesağlık hizmetlerini olumsuz etkiliyor. Çoğu zaman insanlar obeziteli bireyler hakkında negatif hislere sahip. Obezitenin sebebinin kişisel kontrol bozukluğu olduğuna inanıp kişiyi suçlama eğilimindeler.

Sağlık Müdürü, Hastane Yemekhanesini Denetledi Sağlık Müdürü, Hastane Yemekhanesini Denetledi


Sonuç olarak obeziteli bireyler ya da fazla kilolular, sosyal olarak önemsiz hissettiriliyor, damgalanıyor ve toplum dışına itiliyorlar.

Türkiye obez bir ülke!
Önce tabloyu ortaya koyalım. Obezite başlı başına bir hastalık. 21’inci yüzyılın küresel boyutta en önemli halk sağlığı sorunu. Hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkelerde obezite her geçen gün artıyor. Dünyada erişkin nüfusun yüzde 39’u fazla kilolu, yüzde 13’üyse obez. Son yıllarda obezite sıklığı üç misli arttı. Benzer tablo çocuklarda da var. 1975’te 5-19 yaş grubunda yüzde 1’in altında olan obezite, 2016’da kızlarda yüzde 6, erkeklerde yüzde 8’e çıktı.

Türkiye, Avrupa’nın en obez ülkesi. Obezite sıklığı 12 yılda, yüzde 22.3’den yüzde 31.2 çıktı. Erkek obezitesiyse yüzde 107 oranında arttı. Obeziteli bireylerin oranının yüzde 30’u geçmesi ülkenin obez olduğunu gösteriyor. Türkiye, obez bir ülke. 

Hem hastalıkları hem de önyargılarla uğraşıyorlar
Obeziteli bireyler hastalıklarının yanısıra toplumdaki önyargılarla da uğraşmak zorunda. Önyargıları bulunan toplum, obziteli bireyleri etiketliyor, dışlıyor, ayrımcılık yapıyor.

Dernek, kitle iletişim araçlarının damgalamayı destekleyen ürünler sunduğu, televizyon, internet ya da kitapların obeziteli bireylerle ilgili sürekli olumsuz imajlar çizdiği uyarısı yapıyor.

Türkiye Obezite Araştırma Derneği Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Dilek Yazıcı, damgalanmaya maruz kalan obeziteli bireylerin depresyon, anksiyete, panik atak, sosyal fobi gibi psikolojik sorunlar yaşayabildiğini söyledi: “Bunların da etkisiyle özgüven, beden imajı ve benlik saygısı etkilenebiliyor. Tedavi süreçleri aksayabiliyor. Hatta tedaviyi bırakabiliyorlar. Damgalama yakın ve arkadaş çevresi, aile içerisi ve okulda ya da işyerinde yaşanabildiği gibi sağlık kurumlarında da sıklıkla başlarına gelebiliyor. Kiloyla ilgili olsun olmasın her rahatsızlığın buna bağlanması, obeziteli bireylerin tedavi olmaktan vazgeçmesine ya da tedavilerini yarıda bırakmasına neden olabiliyor.”

Sağlık sektörü görmezden geliyor
Obeziteli bireylerin diğer herkes gibi gibi uygun fiziksel koşullarda ve uygun ekipmanlarla sağlık hizmeti alma hakkına sahip olduğunu belirten Yazıcı şöyle devam etti: “Ancak MR cihazlarının kilo sınırı düşük, tansiyon aletlerinin ve muayene önlükleri küçük geliyor. Hastane yatakları ve sedyeler dar. Tekerlekli sandalyeler ve diş hekimi koltukları küçük. Uygun ambulans sayısı az. Sağlık kuruluşlarındaki bina planları, alçak veya dar geçiş alanları, yetersiz asansör sayıları, çok basamaklı veya dik merdivenler de obeziteli bireylerin bu haklarına engel olabiliyor.”

Hekimler de önyargılı
Dernek tarafından, 254 aile hekimiyle yapılan bir araştırma hekimlerin de obeziteli bireylere önyargılı olduğunu ortaya koyuyor. Buna göre:

*Obeziteye karşı meslektaşları arasında genel bir önyargı olduğunu düşünenlerin oranı yüzde 48,
*Önyargıların obeziteli bireylerin sağlık bakımı almalarını engellediğine inananların oranı yüzde 63.8,
*Kilo alımının tamamen hastanın sorumluluğu olduğunu düşünenlerin oranı yüzde 26,
*Obeziteli bireylerin kilo verme için yeterli iradelerinin olmadığını düşünenlerin oranı yüzde 45.3
*Obeziteli bireylerin tembel olmalarından ve uğraşmayı durdurmalarından dolayı kilo veremediklerine inananların oranı yüzde 51.2.
Obeziteli çocuklar daha fazla zorbalığa maruz kalıyor
Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından yakın zamanda yayınlanan rapora göre obeziteli okul çağı çocukları yüzde 63 oranında daha fazla zorbalığa maruz kalıyor. Obeziteli erişkinlerin yüzde 54’ü işyerindeki arkadaşları tarafından damgalayıcı davranışlara uğruyor. Yüzde 69’u sağlık çalışanları tarafından damgalanma tecrübesi yaşıyor.

ABD’de yapılan bir başka çalışmaya göre son 10 yılda kilo ayrımcılığı yüzde 66 oranında arttı. Yetişkin Amerikalıların yüzde 40’ı hayatlarının bir noktasında, vücut kitle indekslerinden bağımsız olarak kilo ayrımcılığına maruz kalıyor.

Tedavi obeziteli bireylerin hakkı  
Yazıcı, obezite tedavisinde hastalığın sadece tıbbi sonuçları değil, sosyal ve duygusal etkilerinin de göz önüne alınması gerektiğini söyledi: “Obezite tedavisi kişilere dayatılan bir zorunluluk değil, hak. Kişiler bu hakkını kullanırken etik kurallar içerisinde hak ettiği saygıyı ve mahremiyeti görmeli. Obezite epidemisine yönelik geliştirilen politikalar da asla kişiyi suçlayıcı veya utandırıcı öğeler içermemeli, kişisel hak ve özgürlüklerin sınırına girilmemeli.”

Kamu uygun koşulları yaratmalı
Konuyla ilgili yazılı bir açıklama da yapan dernek toplumdaki tüm bireylere yönelik sağlık davranışlarını teşvik etme ve sağlıklı yaşama uygun çevresel şartları yaratma, kilo kontrolünü sağlayan faktörlerle ilgili araştırmaları desteklemenin karar mercilerinin öncelikli görevi olması gerektiğini hatırlattı. Dernek ayrıca, obeziteli bireylerin ihtiyaç duydukları sağlık hizmetini toplumun her bireyiyle eşit bir şekilde almalarının sağlanması ve bunun ulusal sağlık politikalarının bir parçası olmasını da istedi. Damgalamaya maruz kaldığı belirlenen obeziteli bireylerin bu durumla baş etme mekanizmaları geliştirmeleri için multidisipliner bir ekibin yardımcı olması gerektiğini de belirtti.

Ciddiye alınması gereken bir sağlık sorunu
Obezite pek çok ciddi hastalığa zemin hazırlıyor. Normal ağırlıklı kişilere göre tip 2 diyabet görülme riski obezitesi olan erkeklerde yedi, kadınlarda ise 12 kat artıyor. Her beş kanser ölümünden biri obezite kaynaklı. Normal ağırlıktaki kişilerde uyku apnesi riski yüzde 25 iken obezitesi olanlarda oran yüzde 45’e kadar çıkıyor. Kalp ve damar hastalıkları, obeziteli bireylerde başta gelen ölüm nedeni.

Editör: Sercan Yılmaz